EKŞİ HÖYÜK’TE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yapan İlimizde, birçok bölgede yürütülen kazı çalışmaları bilim insanlarını şaşırtmaya devam ediyor. Çal İlçesi’nde bulunan Ekşi Höyük’te yapılan kazı çalışmaları Batı Anadolu arkeolojisi açısından önemli arkeolojik verileri ortaya koyuyor. Kazılarda elde edilen buluntulara göre, o dönemde yaşayan insanların geçimlerini balıkçılık, hayvancılık, avcılık ve tarım yaparak sağladıkları kanaatini oluşturuyor.
Ekşi Höyük’te yürütülen bir haftalık kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına İlimiz Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze Müdürlüğü başkanlığında Yrd. Doç. Dr. Fulya Dedeoğlu Konakçı’nın Bilimsel danışmanlığında 20 kişiden oluşan ekiple geçtiğimiz ay başladı. Höyük’te başlayan çalışmalar daha şimdiden Batı Anadolu arkeolojisi açısından son derece önemli arkeolojik verileri ortaya koymaya başladı.
Ekşi Höyük’te tespit edilen arkeolojik buluntular (kemikler, deniz kabukları, çakmaktaşı ve obsidyen aletler, sapan taneleri, olta ucu) yerleşimin geçim ekonomisinde hayvancılık, balıkçılık, avcılık ve tarımsal faaliyetlerinin söz konusu olduğunu ortaya koyuyor. Yine Canhasan yerleşiminden tanıdığımız çanak çömleklerin yanı sıra Batı Anadolu’da kaynağı olmayan obsidyen aletlerin Ekşi Höyük’te bulunmuş olması, yerleşimin Neolitik Dönem ticaret ağından yararlandığını da ortaya koyuyor.
Müze Müdürlüğü’nün Ekşi Höyük ile ilgili bugüne kadar elde ettiği verilere göre;
Denizli İli Çal İlçesi Dayılar Köyü’nün yaklaşık 1 km. doğusunda bulunan ve deniz seviyesinden 812 m yüksekliğe sahip bir tepe üstü yerleşimidir. Yerleşimin konumlandığı Yukarı Menderes Havzası, Batı Anadolu’da, bugünkü Denizli İli sınırları içerisindeki Çal, Baklan ve Çivril ilçelerini kapsayan son derece geniş bir alanı kapsamaktadır. Havzanın batı kesiminde, doğu-batı uzantılı doğal bir tepe üzerine kurulmuş olan Ekşi Höyük yaklaşık 2 hektarlık bir alana uzanmaktadır.
Ekşi Höyük’te kurtarma kazısı başlatılmasının temel nedeni, sınırlı bir kültür dolgusuna sahip doğal tepe üzerine kurulu olan yerleşimin yoğun tahribata maruz kalışıdır. Zira erozyon gibi doğal etmenlerin yanı sıra tarımsal faaliyetler ve kaçak kazılar gibi insan kaynaklı tahribatın yoğunluğu bahsedilen sınırlı kültür dolgusunun günden güne yok olmasına neden olmaktaydı. Ekşi Höyük’ün mevcut arkeolojik bulgularının acilen korunmasını gerektiren ve bu bağlamda yerleşimi arkeolojik bağlamda son derece önemli kılan birkaç etmen bulunmaktadır;
Yukarı Menderes Havzası’nda Prof. Dr. Eşref Abay ve Yrd. Doç. Dr. Fulya Dedeoğlu-Konakçı tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmaları, havzanın Neolitik Çağdan itibaren yoğun bir biçimde yerleşildiğini ortaya koymasına rağmen, bugüne kadar Denizli ya da komşu bölgeler olan Uşak ve Afyon’da bu sürece ait herhangi bir kazı çalışması gerçekleştirilmemiştir. Bu durum Batı Anadolu’da Neolitik sürecin yalnızca Göller Yöresi, Orta Anadolu ve son yıllarda kıyı kesimde gerçekleştirilen sınırlı sayıdaki kazıdan bilinmesine neden olmuştur. Bu bağlamda Neolitik ve Kalkolitik Çağda iskân edilmiş olan Ekşi Höyük yalnızca bölge için değil Batı Anadolu’nun tamamı için son derece önemli sonuçlar ortaya koymaya başlamıştır. Özellikle, Ekşi Höyüğün yüzeyinden toplanan ve Orta Anadolu ile ilişkilendirilebilecek keramikler, yerleşimdeki iskânın Neolitik Çağdan Erken Kalkolitik Çağa geçiş döneminde de devam ettiğini göstermiştir ki bu süreç bugüne kadar Batı Anadolu’daki herhangi bir yerleşimde saptanamamıştır.
Aynı zamanda yerleşimdeki kazılar, Yukarı Menderes Havzasında avcı toplayıcılıktan yerleşik yaşama geçiş sürecinin aydınlatılmasına ve bölgedeki ilk çiftçi toplulukların yaşam biçimine ilişkin bilgi edinilmesine büyük katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda bölgede hiçbir Neolitik Dönem kazının olmaması, Yakındoğu prehistoryasında Neolitik kültürlerin Yunanistan ve Balkanlar’a aktarımında Yukarı Menderes Havzası’nın rolünü belirsiz kılmaktadır. Bu bağlamda, Ekşi Höyük Kazıları Güneybatı Anadolu Neolitik kültürün Batıya doğru aktarımında ne gibi benzerlikler ve değişimler yaşanmış olabileceğini açıklama potansiyeline sahiptir.
Ekşi Höyük Kazı Çalışmaları:
Yukarıda özetlenen tüm bu hedefler çerçevesinde Ekşi Höyükte 24.08.2015 tarihinde kazı çalışmaları başlatılmıştır. Yerleşimde öncelikle iskânın ne kadarlık bir alana yayıldığını saptamak amacıyla sistematik buluntu toplama çalışmaları yapılmış ve topografik plan oluşturulmuştur. Oluşturulan topografik plan çerçevesinde başlatılan kazı çalışmalarında her biri 10x10 m boyutlarında olan 016 ve P15 isimli iki açmada çalışılmıştır. Zira bu alanların seçilmesinin nedeni, söz konusu iki kazı alanının kültürel dolgunun en yüksek korunduğu ve bu bağlamda yerleşimin tabakalanma durumunun en iyi tespit edilme potansiyeline sahip olmasıdır. Yaklaşık 1 haftadır sürdürülen kazı çalışmalarında üçdöneme ilişkin arkeolojik veriler tespit edilmiştir. Aşağıda yürütülen kazı çalışmaları sonucunda söz konusu tabakalardan elde edilen ön sonuçlar açıklanacaktır.
Selçuklu Dönemi: Ekşi Höyük’te bu döneme ilişkin bir mezarlık alanı belirlenmiştir. Yukarı Menderes Havzası’nda özellikle Selçuklu Döneminde höyüklerin üzerinin mezarlık alanı olarak kullanılması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarında birçoğu modern tarım faaliyetlerinden ötürü yoğun tahribata maruz kalmış olan 10 basit toprak mezar açığa çıkartılmıştır. Mezarların tamamının doğu-batı doğrultulu olduğu ve iyi korunmuş durumda olan örneklerinin başlarının güneye doğru çevrilmiş olduğu tespit edilmiştir.
Orta-Geç Kalkolitik Dönem: Ekşi höyük kazılarında yüzey toprağı içerisinde az sayıda Orta-Geç Kalkolitik döneme ait olabilecek keramik parçası bulunmuştur. Söz konusu keramikler koyu yüzlü olup kaba bir hamur içeriğine sahiptir. Henüz az sayıda ele geçen bu dönem keramikleri stratigrafik bir bağlamdan yoksundur.
Neolitik-Erken Kalkolitik Dönem: Erken Kalkolitik Döneme tarihlenen tabakaların kaçak kazılar, tarımsal faaliyetler ve Selçuklu mezarları tarafından tahrip edilmiş oldukları anlaşılmaktadır. Bu duruma rağmen söz konusu tabakalar ile çağdaş olabilecek önemli arkeolojik dolgulara yüzey toprağının hemen altından ulaşılmıştır. Birkaç evresi olduğu anlaşılan tabakada yuvarlak planı olan bir yapıya ait duvarlar ve taban, taş temeli olan bir yapının iki duvarı, yanık bir alan açığa çıkartılmıştır. Aşağıda bu tabakada yoğun olarak ele geçen arkeolojik buluntular maddeler halinde sınıflandırılmıştır.
1- Keramikler: Söz konusu alanda Hacılar yerleşiminden tüm nitelikleriyle bilinen ve “Hacılar Boyalıları” olarak litaratüre geçmiş çanak çömlek örneklerinden çok sayıda örnek ele geçmiştir. Söz konusu keramiklerin üzerinde genellikle krem astar üzerine kırmızı boya bezeme görülür. Yine çok sayıda örnekte kırmızı astar üzerine beyaz boya bezeme görülmektedir. Boya bezemeli örnekler içerisinde az sayıda örnekte kremastar üzerine siyah boya bezeme görülmüş ve bu örneklerin Orta Anadolu yerleşimleri ile ilişkili olabileceği öngörülmüştür.
Kazı çalışmalarında ele geçen keramik gruplarında en yoğun oranda monokrom örnekler görülür. Söz konusu keramiklerin büyük bölümü kırmızı ve kahverengi astarlıdır. Söz konuş gruplar dışında az sayıda siyah ve krem renkte örnekte görülmüştür. Bu tabakada yoğun oranda S profilli çanaklar, basit ağız kenarlı çömlekler ve minyatür kaplar ele geçmiştir.
2- Sapan Taneleri: Sapan taneleri Neolitik ve Erken Kalkolitik dönemde özellikle avcılık faaliyetlerinde kullanıldığı düşünülen bir buluntudur. Bu buluntu grubu Batı Anadolu’da başta Ulucak, Yeşilova, Ege Gübre, Çukur içi Höyük, Hacılar, Kuruçay ve Höyücekbaşta olmak üzere birçok yerleşimde ele geçmiştir. Büyük bölümü pişmiş topraktan yapılmış sapantanelerinin taştan yapılmış örnekleride Ekşi Höyük’te tespit edilmiştir. Yerleşimde 1 haftalık kazı çalışması sonucunda toplam 72 adet tam sapan tanesi ele geçmiştir.
3- Obsidyen ve Çakmaktaşı aletler: Yerleşimde bulunan dilgi ve kesici aletler yerleşimin geçim ekonomisinde tarım faaliyetlerinin önemli bir yer tuttuğunu düşündürmektedir. Taş aletlerin çakmaktaşından yapılanlarının yanı sıra obsidyen örneklerinin oldukça fazla sayıda olması dikkat çekicidir. Bilindiği üzere Batı Anadolu’da hiçbir obsidyen kaynağı bulunmamaktadır. Pekmeztepe, Çukuriçi, Miletos, Asopos Tepesi gibi yerleşmelerde yapılan köken analizleri obsidyenlerin Batı Anadolu’ya ya Melos Adası yada Orta Anadolu’daki Göllüdağ, Nenezi gibi kaynaklardan geldiğini ortaya koymuştur. Ekşi Höyükte bulunan çok sayıda aletin benzer kaynaklardan gelen örnekler olduğu düşünülmektedir.
4- Diğer taş aletler: Yerleşimde özellikle tarımsal faaliyetlerde kullanıldığı bilinen çok sayıda sürtme taşı, ezgi taşı ele geçmiştir.
5- Olta Ucu:Prehistorik yerleşimlerin geçim ekonomisinde avcılık önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Neolitik Dönemde avcılığın yaşam modelinde önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Avcılık faaliyetlerinden biri olan balık avcılığına yönelik arkeolojik kanıtların genellikle bulunamadığından söz etmek mümkündür. Ekşi Höyükte bulunan kemikten yapılmış olta ucu yerleşimin yaşam biçiminin açıklanmasında bir diğer arkeolojik buluntuyu temsil etmektedir.
6- Ağırşaklar: Ekşi höyükte yapılan kazı çalışmalarında bulunan ağırşak aletler ve ağırlık Neolitik ve Erken Kalkolitik Dönemde yerleşimdeki tekstil üretimine dair bir kanıt oluşturmaktadır.
7- Figürin ve idoller: Ekşi höyük kazı çalışmalarında iki idol ve bir figürine ait baş parçası bulunmuştur. İdoller keman biçimlidir. Bulunan figürin kırık durumda olup sadece baş kısmına ait parça bulunmuştur. Bulunan figürinin gözlerinin badem biçimli olduğu görülmektedir. Görülen bu biçim Göller yöresi kazılarında bulunan figürinlerle büyük benzerlik taşımaktadır.